Ömer Zülfü Livanelioğlu, 20 Haziran 1946’da Konya’nın Ilgın ilçesinde dünyaya gelmiştir. Livanelioğlu ailesinin büyük dedeleri Ömer Efendi 93 Harbi’nde Artvin’in Ermeni Rus işgaline uğraması üzerine Erzurum’a gelerek Ahmet Muhtar Paşa’nın ordusuna katılmıştır.
Ömer Efendi Harput Redif Taburu’na mülazım rütbesiyle atanmıştır. Daha sonra burada çıkan çatışmada şehit düşmüştür. Ömer Efendi’nin tek oğlu olan Zülfü Efendi, Türkiye’nin muhtelif yerlerinde sorgu hâkimi olarak görev yapmış. Zülfü Efendi’nin oğullarından üçü de hâkim olmuştur. En büyükleri ve Zülfü Livaneli’nin babası olan Mustafa Sabri Livanelioğlu, Yargıtay Başkanvekilliği’ne kadar yükselmiştir.
Zülfü Livaneli Ankara TED Koleji mezunudur. ABD Fairfax Konservatuvarı’nı bitirmiştir. Bağlama çalmayı eniştesi Turhan Yücel’den Ilgın’da yaşadığı yıllarda ve yaz tatillerinde öğrenmiştir.
Siyasi görüşleri ve inançları yüzünden zaman zaman eleştirilen Livaneli, 1972 yılında İsveç’e yerleşti. İsveç’e yerleştiği ilk yıllarda bulaşıkçılık dahil, değişik işlerde çalıştı. Livaneli’nin o yıllardaki en büyük arzusu bir gün Türkan Şoray ile tanışabilmek ve o zaman Türkiye’de suçlanan kişilerin uğrak yeri durumuna gelen İsveç’te bulunan ünlü yazar, gazeteci ve şairler ile karşılaşabilmekti.
12 Eylül 1980 askeri darbe sonrasında askeri yönetim tarafından üç ay gözaltında tutulduktan sonra Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı ve yine İsveç’e gitti. Orada müzik ve felsefe alanlarında çalışmalar yaptı. Stockholm’den sonra bir süre de Paris ve Atina’da yaşadı. 1984 yılında Türkiye’ye döndü. 1994 yerel seçimlerinde Sosyal demokrat Halkçı Parti’den İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı olduysa da seçilemedi. 1996 yılında, UNESCO tarafından kendisine büyükelçilik payesi ile Genel Direktör Danışmanlığı görevi verildi.
1978 yılında yaptığı ‘’Nazım Türküsü’’ adlı albümde Nazım Hikmet’in şiirlerinden bestelediği şarkıları bir araya getirdi.
Zülfü Livaneli’nin sinemaya ilgisi de özgün film müzikleri yapmakla başladı. Özgün yorumuyla uluslararası bir üne sahip oldu. Müzik kariyeri boyunca üç yüz şarkı, otuz kadar film müziği, Londra Senfoni Orkestrası tarafından çalınmış olan rapsodi ve bir de bale için müzik besteledi. Müziğini yapmış olduğu otuz film arasında ünlü ‘’Yol’’ filmi ile ‘’Sürü’’ filmi de vardır.
19 Mayıs 1997 tarihinde Ankara Hipodrom meydanında verdiği konserde 500.000 kişinin katılmasıyla Türkiye’nin en büyük konserini gerçekleştirme unvanını kazanmıştır.
Müzik çalışmalarıyla birçok ulusal ve uluslararası ödül alan Livaneli, müzisyenliğin yanı sıra sinema yönetmenliği, öykü, roman ve deneme yazarlığıyla da tanınmıştır. İlk romanı ‘’Engereğin Gözündeki Kamaşma’’ ile 1997 yılında Balkan Edebiyat Ödülü’nü kazandı.
Yazarlıkta da en az müzisyenliği kadar başarılı olan Livaneli, neredeyse her yazdığı kitap ile ödül aldı.
Zülfü Livaneli Ülker Hanım’la evlidir ve bir kızı vardır.
Zülfü Livaneli’nin saz ile tanışma hikayesi aslında biraz farklı olmuştur. Livaneli, babası Mustafa Sabri Bey’den bisiklet almasını istemiştir. Mustafa Sabri Bey çarşıya bisiklet almak için gidecekken gazetede bir kaza haberi görür, iki çocuk bisiklet ile sonu trajik olan bir kaza geçirmişlerdir. Kazaya çok üzülen ve oğlu için endişelenen baba eve bir saz alarak döner. Aslında bisiklet yerine saz almasının iki sebebi vardır. Birincisi kazadan korkmuş olması ikincisi oğlunun Anadolu kültüründen kopmasını istememesi. Çünkü Zülfü Livaneli ilkokuldan itibaren TED Koleji’nde okuyor, yabancı dil eğitim görüyor diye özünden kopmasını istememiş. Sazı verirken de Anadolu’dan hiç kopma diye öğütlemiş.
Babasını büyük bir saygı ile anan Livaneli’nin babası ile unutamadığı bir anısı; Ailede ilk sanık tarafına geçen Livaneli benim! 12 Mart’ta baba evladı tanımıyor, kardeş kardeşi tanımıyor müthiş bir terör esiyordu, babam askeri hapishaneye geldi, hayatı boyunca savcı olarak isyanları bastırmış ve saygı görmüş ilk defa ziyaretçi olarak geldi çamaşır falan getirdi bana ve dedi ki; ‘’oğlum bak hiç üzme kendini sen ailemize leke süren bir şeyden dolayı burada değilsin. Bu düşünceden dolayı buradasın. Her nesilden düşünce insanının başına gelmiştir.’’ Koğuşa geri döndüğümde arkadaşlara anlattığımda herkesin gözleri yaşarmıştı.
Adalet ve dürüstlük kavramlarının zedelendiği şu dönemlerde bu anı çok etkileyici gerçekten.
TED Koleji’nde tüm gün yabancı dil eğitim, eve gelince dedesinden Kuran eğitimi, arkadaşları ile yabancı müzikler, evde saz, sabaha kadar okunan kitaplar derken uluslararası düşüncede bir adam ortaya çıkması hiç tesadüf olmamış.
O kadar çok kitap okurmuş ki, ailesi gece uyumadığı için endişelenirmiş. Fazla kitap okumak demişken, Livaneli’nin bir tespiti ile yazıyı sonlandırmak istiyorum.
Her insan gece yatağa yattığında Don Kişot’tur hayaller kurar, sabah uyanıp gerçekler ile karşılaştığında Sancho Panza olur.
Gür sesi ile söylediği Karlı Kayın Ormanı’nı dinler miyiz?