Küçük bir çocukken de kaybetmeyi hiç sevmiyordu, tüm oyunlarda ilk mızıkçılığı ilk kavgayı çıkaran hep o oluyordu.
Arkadaşsız kalmak pahasına huylarından vazgeçmeyi değişmeyi hiç düşünmemişti.
Ebeveynleri tarafından sürekli törpülenen inadı onu daha da kamçılıyor isyankâr biri haline getiriyordu. Öfke kontrolsüzlüğü yaşı ile birlikte büyüyordu…
Evin büyük çocuğu daima söz dinleyen kurallara uyum gösteren bir karakter olduğu için küçük çocuğun inatçı yapısı daha da göze batıyordu. Büyük çocuk bu durumu çok iyi kullanıyor sürekli evin gözdesi olmak için hamleler yapıyordu aile iki çocuk arasındaki karakter farkını kabul etmek yerine küçük olana sürekli baskı uyguluyor, hep biat eden tarafı örnek gösteriyordu.
Çocuğun ruhu gittikçe her şeye daha da tepkili olmaya başlıyordu içine düşürüldüğü mutsuzluğu kimseye anlatamıyor bunu da her şeye isyan ederek bastırmaya çalışıyordu.
İnsan bir odada, kapısı açık tutulan kafeste büyütülmek için dünyaya gelmiş olamazdı.
Kendisine benzeyen insanlar dışında kimse ile arkadaşlık kuramıyordu bu sebepten sadece iki arkadaşı olmuştu on sekiz yaşına gelene kadar.
Ailesi çocuklarını sevgi dolu korumacı bir ortamda büyütmüş olmanın rehaveti ve gururu ile her yerde ukalalık derecesinde bilgiçlik taslıyor kendileri ile gurur duyuyorlardı. İşin özünde iki çocukları da dayatılan ezbere kurallar ile büyütülmüştü. Sadece biri sürekli övülmeyi sevdiği için kurallara uymuş ebeveynlerinin gözünde uslu uyumlu çocuk olmuş, diğeri ise alkışları umursamayan asi ruha sahip olduğu için ailesini üzen yoran çocuk olmuştu.
Korumacı kuralcı aile ile büyümek, görgü kuralları ve toplumdaki uyum için olumlu olsa da kendi benlikleri için hep bir eksiklik, arayış, sorgulama isteği yaratmıştı.
Anne ve babalarını kısa süreli aralıklarla kaybetmişlerdi. Beklenmedik bu ani kayıplar iki kardeşi de fazlasıyla üzmüştü fakat itaatkâr olanın tüm dünyası başına yıkılmış, özgür ruhlu olan ise ölümü de gidişlerini de daha hızlı kabullenmişti.
Kardeş olsalar da acıya verdikleri tepkiler farklıydı, kabuğundan sıyrılamayan kardeşinden destek bekliyordu sürekli öyle alışmıştı, hayattayken bir adım arkasındaydı hep anne babası şimdi de kardeşi olmalıydı yanında. Hızlı kabullenişine bir türlü anlam veremiyor içten içe öfkeleniyordu kardeşine. Tek olmayı hiç düşünmemişti tek başına mutlu olmak tek başına üzülmek bunları hiç öğrenmemişti daha doğrusu ebeveynleri öğrenmesine fırsat vermemiş oda hiç karşı gelmemişti.
Diğer tarafta özgür ruh özgürlüğe koşarken, ara sıra da olsa hesap vereceği kimse kalmamıştı ama buna rağmen kendini tam olarak bulana kadar öyle bocalamıştı ki bulaşmadığı bir şey kalmamıştı, itaatkar olanın ise kendini bulması cesur kararlar alması neredeyse elli yaş civarlarını bulmuştu.
Hiç ölmeyecek gibi yaşamalı insan fakat ölümsüzmüş gibi ebeveynlik yapmamalı.
“Ben ölene kadar elim üzerinizde” bu cümle çok tanıdık değil mi?
Peki, sen öldükten sonra?
Koca bir boşluk, sürekli aranan el, tekrar boşluk, tarifsiz özlem, eksiklik hissi, kabuğuna sığamama, tüm hücrelere dağılan mutsuzluk…….
Hayattayken yaşarken çekmek gerek o eli, özgürce nasıl uçtuğunu izlemek, sergiye konan sanat eseri gibi izlemek sadece, düşmeyi, kanamayı, yarasını nasıl sardığını veya saramadığını izlemek yardım istemedikçe de dokunmamak.
Gidişin de az acıtsın, bir insan çocuğu arkasından perişan olsun ister mi?
Ebeveynliğin vermiş olduğunu sandığın yetkilere yenilmek, yani büyüttüğün çocuğa çelik yelek giydirmek.
Karışmadan gözlemlemek en önemli aşama belki de hakimiyet hissi her şeye müdahil olacağı yanılgısı ve bunun çocuk birey olduğunda da devam ettirilmesi her şeyi birbirine karıştırıyor. Evlenirken sorulmasını beklemek boşanırken akıl alınması beklemek hatta olaya karışmak düzeltmeye çalışmak, birçok ebeveyn tarafından hala yapılan yanlış hamleler.
Yavruyken muhtaçken gösterilen hassasiyet birey olduğunda minimum bir doza indirilmezse veya hiç bırakılmazsa öyküdeki iki kardeş gibi olmamaları için hiçbir sebep yok.
İstiyorsak anne veya baba olalım elbette, dünyada ki en güzel duygu lezzetlerinden biri de evlat fakat çocuğumuza fazla belli etmeden, onlara defalarca yenile yenile yenilenerek büyütelim ve vakti gelince kanatlarından öpüp uçuşlarını izleyelim, öpmemiz için tekrar tekrar geleceklerdir zaten.