Depresyonu bir hayvana benzetecek olsam, sanıyorum sırtlana benzetirdim.
Gündüzü karanlık gecesi karabasan dışarıdan bakıldığında ayakta sağlam göründüğün bir illet…
Hastalıklar içinde en fenası olabilir. Bozulan yer ruh ve ameliyatı yok. Tam net kesin bir tedavisi de yok… İş yine eninde sonunda kendi kendini telkine dayanıyor. İlaçlar yardımcı oyuncu. Onlara da çok mana yüklediğinde esir alıyor. İşte yine mevzu kendine evriliyor.
İç sıkıntılarını, buhranları depresyon zannetmemek gerektiğini bir kere depresyonu yaşamış olanlar bilirler. Depresyondaki insan kahve içince, hava alınca, tatile gidince iyileşmez çünkü. Hiçliğin içinde debelenir durur. Nefes almak lüzumsuz gelir bazen. Öyle durmak ister, bir şey yapmadan sadece durmak. Korkunç bir durum, daha da korkuncu ruhu bunları yaşarken yaşadığı insanlarla çevresiyle bağlantı kurmak zorunda kalmasıdır. Hadi iyileş ama bak güneşe deseler bile o güneş falan göremez. Kimya bozulup kablolar birbirine dolanmıştır çünkü. Zamana, sessizliğe ve hatta en önemlisi yargısız bir saygıya ihtiyacı vardır. Hatta mümkünse yalnızlığa. Kendi kendine çözümlemeden olumlu bir sonuç çıkması çok zordur. Her taşın altından çıkan kendimiz depresyonu da kendi elimizle mi yaratırız? Hiç sanmam! Böyle bir illeti kimse bilinçli olarak tecrübe etmek istemez. İnsanın organları bozulduğu gibi ruhu da bozulabilir. Belki en dayanıklı yerimiz ruhumuz çok uğraş gerek bozulması için.
Çocukluktaki problemlerin birikip sonradan çıkması gibi.
Bir yanının çocuk kalmasına sebep olanın yitirilmesi gibi.
Erken büyümek zorunluluğu gibi.
Mağruz kalınan eksiklikler gibi.
Koca koca hayal kırıklıkları gibi.
Ailenin bıraktığı izler gibi.
Tarifi zor acılar gibi.
Bir sürü etken birikip çığ olunca patlar ruhun tekeri. Yok sayamazsın depresyonu. Ele geçirir ruhunu bazen de bedenini. Çıbanın başı genelde çocukluğumuz olur. Okyanus gibi orası. Sebep sonuç pek çok şey orada. Her insan biraz çocuktur hala. Mutlu büyüyen de mutsuz büyüyün de vazgeçemez çocukluğundan hatta bazen çocuk gibi davranmaktan. Çocuk ruhu kaybolacak diye korkar insan…
Sarıp sarmalamak eksiklerini tamamlamak için mi, insan tırnaklarını geçirir çocukluğuna?